
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite alanında literatürde, etrafta rastlayamayacağınız bilgilere değinmeye devam ediyorum. Takip eden, yazılarımı okuyan, çocuğu – kendisi için danışmanlık alan bireyler iyi bilir ki DEHB üstünkörü şöyle bir değinilip geçilemeyecek denli ciddiye alınması gereken bir durum. Sebebi ise hayatın birçok yönünü etkilemesi. Bu yazımda bu yönlerden birine değiniyorum: Reddedilmeye karşı aşırı tahammülsüzlük.
Tam Bir Mızmız, Oyun Bozan
Görece küçük yaşlarda, okul öncesi dönemde ebeveynlerin gözünde çocuk; uyumsuz – istediği olmayınca su koyveren, ben mutsuzsam kimse mutlu olmamalı tutumunda olan bozguncu olabiliyor. Ebeveynlerin bu şekilde düşünmesi de haksız olmuyor. Hatta DEHB’li çocuğunden taşça küçük kardeşlerinin daha olgun, daha uyumlu davranmasıyla birlikte ”kardeşi bile böyleyken onun davranışlarını anlayamıyoruz” yakınması sıkça karşılaştığım durumlardan. Bu noktada düşünmemiz gerekiyor ki gözlemlediğimiz şekliyle bir farklılık var bu çocuklarımızın arasında. Ve bu fark kardeş kıskançlığı ile açıklanamayacak derecede ciddi. Bu fark rejection sensitivity dediğimiz reddedilme hassasiyeti.
Çocuğum Neden İstediği Olmayınca Orantısız Tepki ve Tutum Sergiliyor
Dikkat eksikliği / hiperaktivite olan çocuk, yapısı gereği yaramaz, uyumsuz, zor, yerinde dur(a)mayan olduğu için akranlarına göre sıklık ve yoğunluk olarak daha fazla azarlanıyor, uyarılıyor, kızılıyor, reddediliyor, kontrol edilme ihtiyacı hissediliyor(daha çok ebeveynler ve öğretmenler tarafından), yanlış-hata yapma ihtimalinin üstüne fazlaca düşülüyor, bir kaza yapıp kendine ve etrafına zarar verme ihtimali üzerine ebeveynler tarafından çokça kısıtlanıyor. Bütün bunların çocuğun kişiliği üzerinde etkisi olduğunu düşünmekteyim. Bu durumların özellikle hiperaktivite bulunan çocukların doğalarıyla tam zıt bir hâl yarattığını söyleyebilirim. Genel anlamda çocuk dediğimiz yaratıkların meraklı, dünyayı, kendini, çevresini tanımaya güdülü olduğunu söylersek, hiperaktif bir çocuğun bu özellikleri kat be kat fazla taşıdığını da söyleyebiliriz. Son bahsettiklerimizi yan yana getirdiğimizde, bir tarafta gaza basmaya çalışan çocuk, diğer tarafta fren yapma ihtiyacını iliklerine kadar hisseden ebeveynler. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak; kaos, çatışma, tahammülsüzlük, öfke, problemler…
Diğer bir yaklaşım daha nörolojik taraflı. Beynin ön bölgesinin(prefrontal korteks) farklı çalışması durumu. Yönetici işlevlerde problemler, özellikle duygusal düzenlemede DEHB’li bireylerin gözle görülür dezavantajları bulunuyor. Günlük hayat dilinden konuşalım; bazı çocuklar sinirlenir, öfkelenir, tepkilerini şiddetli ya da makul seviyede gösterir ve yatışırlar. Dikkat eksikliği ve hiperaktivitelli çocuklarda genel olarak gördüğümüz tablo şiddetli, yıkıcı, sakinleşmede zorluk, zarar verme, bedeninde değişimler(kızarma, şişme, kasılma vb.). Sonuç olarak ebeveynler ”çocuğumda öfke problemi var” gibi cümlelerle karşımızda beliriyor. Bunun ardında birçok dinamik yatabiliyor gördüğünüz gibi.
Ebeveyn Tutumları Hayati Rolde
Yazımın önceki bölümlerinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bulunan çocuklarımızın daha fazla uyarıldığı, tepkiyle karşılaştığını yazmıştım. Bu noktada bizim ilgilenmemiz gereken konuların başında ”duygular” geliyor. Sürekli bu tür olumsuz geribildirimlere maruz kalan her insan -bırakın çocuğu yetişkinler olarak bizler de- ne kendine değer verebilir, ne kendini sevebilir. Hele ki anne babadan gelen bu tutumlar ”annem babam DAHİ bana böyle davranıyorsa” ile başlayan yapıları içselleştirirse işler çok daha derin bir boyut kazanır. En yakın varlıkları tarafından reddedilen(burda unutulmaması gereken nokta şudur; ebeveynler bu yazıyı okurken ”Ama biz çocuğumuzu reddetmiyoruz ki” diye düşünecekler, eminim. Bunu biliyorum, buradaki konu ebeveynlerin bir hatası, art niyeti olmasa dahi çocuğun algısıdır mevzubahis. Çocuğun hissettiğidir. Basit bir ev içi oyununda dahi ortada adaletsizlik, kayırma olmasa dahi DEHB‘li çocuklar kendilerini geri plana atılmış hissedebiliyorlar, çok hassaslar.) çocuk, dış dünyadaki kişilere güvenemeyecek, en ufak-basit konularda bile alınganlık yapıp, kişisel algılayacak. ”Beni istemiyorlar, beni aralarına almıyorlar”. Yapılan araştırmalarda DEHB’li çocukların ilkokul 3. sınıfa kadar yakın arkadaş edinmede zorlandıkları hatta edinemediklerini göstermiş. Okul öncesinde ebeveynlerin yaklaşımı ilerleyen seneleri belirleyecek.
Ebeveynler Tepkileri Sığ Okursa
Hiperaktif çocuklarda gördüğümüz reddedilmeye karşı tahammülsüzlüğün vuku bulduğu durumlarda eğer ebeveynler bu duruma olgun yaklaşmazlarsa tahammülsüz ve öfkeli tepkiler verecekler. Kendilerine karşı saygısızlık, söz dinlememe, karşı gelme gibi okuyacaklar çocuğunun davranışını. Bu sebeplerdendir bu makaleleri yayımlıyorum. Ebeveynler eğer DEHB hakkında kendilerini donatmazlarsa, hem doktor doktor gezecekler ve amansızca tedavi arayışlarına girecekler, hem de en son istedikleri şey olan çocuklarına zarar verme içinde olacaklar. Gayet trajik bir duruma yol açacaklar. Çünkü tek amaçları çocuklarının iyilik ve sağlık hali. Önce ebeveynler bilgiyle donanacak, çocuğa karşı hangi durumlarda hangi tutumu alacağız, nasıl davranmamız gerekiyor bunları bilmeden yola çıkmak mümkün değil.
Yukarıdaki paragrafta verdiğim bilgiler aklıma birçok danışanımdan gelen ”önce çocuğum”, ”önceliğimiz o” sözcüklerini getirdi. Çocuklarını önemseyen ebeveynlerle karşılaşmak çok hoş fakat genellikle bir şey göz ardı ediliyor; DEHB bir farklılık, bir durumdur. Hastalık değildir. Otizm gibi bir spektrum bozukluğudur ve yaşamı bu kondisyona göre şekillendirmek esasına dayanır. Bunun başat göstergeleri sınavlarda ek süre verilmesi, ayrı sınıfta sessiz ortam sağlanması, farklı sınav sorularına tabi tutulmaları vs… Ebeveynler bunu akıllarında bulundurmaları, danışma/destek istedikleri durumlarda kendilerinin süreç dışı kesinlikle kalmamaları, hatta büyük payları olduğunu bilmeleri şarttır. Konuyla ilgili DEHB Tedavi/Destek Sürecinde Ebeveynin Yeri makalemi okuyunuz.