Bu yazımda çocuklardan ziyade ergen&yetişkin DEHB’yi ilgilendiren bir yazı yazmak istedim: Bağımlılık Şunu da belirtmekte fayda var; her ne kadar yetişkin ve ergenler için dediysem de, çocuk sahibi olan ebeveynlerin de ilgilenmesi gereken bir konu olduğunu belirtmek isterim. Dikkat eksikliğinin çocukluk biter bitmez kaybolmadığını, yetişkinliğe değin sürebildiğini biliyoruz.
Bağımlılık DEHB’li bireylerde çocukluktan başlıyor aslında. Bağımlı oldukları ilk nesne anneleri olabiliyor ve ‘bağımlı kişilik’ geliştirebiliyorlar. Okula gitmek istememe, anneden ayrılma kaygısı, bırakıp gideceği korkusu ve benzeri süreçlerle ilk bağımlılıkları, zararlı bağımlılık diyemeyeceğimiz bir şekilde başlayabiliyor. Elbette görünürde hiçbir zararı olmasa da, erken çocukluktaki bu kişilik zemininin oluşması bütün hayatlarına yansıyor. İlişkilerinde yetersiz, bağımlı hissetme; belli başlı hobilere, aktivitelere saplanma gibi…
Özgüveni ve sosyal yönü görece daha yüksek olan çocuklarda ise anne yerine arkadaşlara bağımlılık gelişiyor. Bu çocukları(hatta ergenlerde çok daha net görülür) 2 gruba ayırıyorum.
- Sosyal becerileri çok iyi olmayan ya da başka çeşitli sebeplerle fazla arkadaşı bulunmayan, 1-2 yakın arkadaşla geçinenler.
- Birçok arkadaşı bulunan, herkesle bir şekilde temas kuranlar.
İlk gruptaki çocukları da ikiye ayırıyorum.
Sosyal becerileri çok iyi olmayan çocuklar mecburen edinebildiği bir iki arkadaşla ilerliyor. Çekingen, içe kapanık, karşıdan girişim gelmeden adım atmıyorlar. Böyle olunca ellerindekinin değeri artıyor, kaybetmeye tahammülleri olmuyor. Arkadaşını kıskanma, aşırı özleme, arama görülür. (Gereğinden fazla)
Çeşitli sebeplerle diye belirttiğim 2. grubu açayım. Bozukluğun getirdiği aşırı hareketlilik, sosyal ipuçlarını anlayamama, dürtüsel hareketler, karşısındakini dinlememe, duygu kontrolünde bozulmalar, çalışan hafıza sorunları sebebiyle anda kalamama, unutma ve uyum sağlayamama gibi problemler sonucu, akranlarıyla uyum sağlayamama ve dışlanma sonuçları meydana gelebiliyor. Bu da çocukları kendi ‘kafa dengi’ sınırlı sayıda çocukla geçinmeye itiyor. Diğer yerlerden itilen çocuk, kabul edildiği sınırlı alana yapışıyor.
Herkesle bir şekilde temas kuran çocuklardaki bağımlılık ise genellikle ergenlikte baş gösteriyor. Çocukluğundan beri aile içinde azarlanan, cezaya maruz kalan, değersiz hissettirilen çocuk, ergenliğe geldiğinde sosyal becerileri de üstünse kolaylıkla arkadaş gruplarına dahil oluyor. İlgi alanları, amaçlar, kaçındıkları ortamlar/durumlar benzer olunca arada kendiliğinden bir bağ oluşuyor ve sürekli birlikte olmak, hareket etmek, buluşmak vb. istekleri meydana geliyor. Bu noktadan sonra ailelerle çatışmalar, okulu asmak, sorumluluklardan kaçmak gibi ciddi sorunlar ortaya çıkıyor ve zaten yalpalayan ebeveyn-ergen, okul yönetimi-ergen ilişkileri daha da baltalanmış oluyor.
Bu gruplamalar elbette %100’lük bir kitleyi kapsamıyor. Çocukların mizacı, anne-baba tutumları, doğum öyküsü, beslenme, uyku gibi önem verdiğim faktörler çocukların psikososyal gelişiminde yer tutuyor. Bunları seanslarda, bir yola çıktıktan sonra süreç içinde görebiliyoruz.
Yaşamın ilk safhalarından söz ettikten sonra DEHB sahibi kişiler neden diğerlerine göre dafa fazla bağımlılık geliştiriyor değineyim.
Kendini Yavaşlatma İhtiyacı
Dikkat eksikliği ve hiperaktiviteli kişi erişkinliğe gelip görünürde(!) hiperaktivitesi azalmış gibi görünse de aslında sosyal çevrelere uyum sağlamak için kontrol altında tutmayı öğrenmiştir. Hâla hızlı hareket etme isteği vardır. Zaten bu kişileri izlediğinizde yavaşlığa tahammülsüzdürler, mıy mıy iş yapamazlar, hızlı yemek yerler, hızlı araç kullanırlar, yolda postacı yürüyüşüne yakın hızda yürüyebilirler. Hızdan hoşlanırlar fakat insanlık hâli; yorulurlar. Hem zihnen hem bedenen. Biraz yavaşlamak için bağımlılık geliştirebiliyorlar.
Sonsuz Sıkılganlıkla Baş Etmek
Hatırlatayım, bu kişiler çocukluklarında yerinde oturamayan, kıpır kıpır, birşeye illa ki sarması gereken, tv izlerken poposunun üstüne oturmak yerine ensesinin, sırtının üstünde durup ayaklarını havaya kaldıranlar… Sıkılıyorlar. Boş durmak onlar için çekilmez bir acı kaynağı. Sürekli devinim hâlinde olmak varken, boş boş pineklemek onlara çok uzak.
Tepkisel ve Dürtüsel Davranışları Azaltmak
Sosyal ilişkilerinde, iş yaşamlarında, her türlü ortamda insanların sözünü kesmek, karşıdakini tam anlamıyla dinleyememek ve kendi sırasını beklemek gibi problemlerin farkındaysa bunu elimine etmek için bağımlılık geliştirmeye yatkın olabiliyorlar. Herkes anda kalmak, o an ve orada olmak ister; fakat bunu uyarıcı maddelerle, alkolle yapmak doğru yol değil bunu biliyoruz. İşin kolayına kaçmak her zaman sorun çıkarmıştır. Dehb li birey, teşhisi de yoksa neden bağımlılık geliştirdiğini bilmez fakat yaşadığı sorunların farkındadır. Kullandığı maddenin bu sorunları yatıştırdığını bilinçli şekilde fark edebilir ya da farkında olmaksızın otomatik şekilde kullanmaya devam eder. Diğer bir durumda ise, bozukluğun getirdiği dürtüselliği sağaltmaktan ziyade, bozulan ilişkileri sonucu yaşadığı anksiyete, depresyon gibi psikiyatrik problemlerin acısını hafifletmek için madde kullanabilir. Dikkat eksikliğinin tedavisi yanında muhakkak bu sıklıkla eşlik eden hastalıkların da çalışılması şart.
Beyni Yavaşlatmak ve Tatmin Etmek
Fiziksel olarak ne denli aktif olsalar da aynı zamanda beyinleri de hızlı çalışıyor. Bir şeyle ilgilenirken akıllarına başka bir şey geliyor; bu düşüncede kalabiliyor ya da yeni gelen düşünceyi engelleyemeyip yenisine geçiyorlar.( Maymun iştahlılık; tanıdık geldi mi? 🙂 ) Geceleri düşünmekten uyuyamıyorlar. Bazen hepimiz deriz ya “şu beynim bir sussa da bir sakinleşsem”. Dehb’de hareketliliğin temel sebebi zaten beyinden kaynaklanıyor. Sürpriz değil. Birçok danışanımda uyku problemi var fakat bununla bağlantılı bir şeyi gözden kaçırmamam gerekiyordu; bu kişilerin hatrı sayılır bir kısmı uykuya dalmak için uyarıcıya ihtiyaç duyuyor. Müzik dinlemeden rahatlayamayan, tv açık olup sesi duyması gereken, telefonuna bakmak gibi aktivite içeren bir şeyle ilgilenmesi gereken… Burada da boşluğun, karanlığın, sessizliğin dikkat eksikliği ve hiperaktivite’de yeri olmadığını görüyorum. Bütün bunlara ek olarak, “uyarıcı ilaçların uyumadan önce küçük dozda alınması, uykuya girmek için kolaylaştırıcı rol üstlenmesi” aklıma geliyor…
Beyin kendi hâline bırakılamayacak kadar huysuz bir çocuk. Sürekli rahatsızlık verip onu oynatmamızı, oyalamamızı istiyor… Dikkat eksikliği ve hiperaktivite ve bağımlılıklar ilişkisinin temeli beyindeki dopamin eksikliği/dengesizliğinden meydana geliyor. Keyif verici maddeleri kullananların başlıca amaçları gevşemek, haz duymak, rahatlamak. Bunları dopamin ve serotonin sağlıyor. Dopamin seviyesini artırmak için kullanılan bu nesneler elbette ki bağımlılık yapıyor.
Dikkatin dağınık olmasından yorulanlar ve tatminsizlik duygusunu bir süreliğine (!) yok etmek isteğiyle hareket edenler risk grubu. Geçiştirme yöntemler kısa süreli rahatlama sağlasa da bütün hayatı mahvetmeye yetiyor. Bir süreliğine kısmı önemli; bağımlılık kısmını zaten bu iki kelime özetliyor:
Bu süre zarfı bitince, keyifsizlik tekrar başladığında o kısa süreye duyulan özlem ve ihtiyaç. Bağımlılığa sebep. Dehb’nin psikolojik tarafından baktığımızda, bu kişiler başarısızlıklarından, eleştiriden, potansiyellerini gerçekleştirememe sonucu öz saygı yitiminden kaçma davranışı gösterebiliyor. Bunu bağımlılık geliştirerek yapmaları hem kendileri hem çevreleri için büyük talihsizlik oluyor.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bulunan Kişilerde Bağımlılık Gelişiminin Olası Sebepleri
- Gerilimi azaltmak.
- Tatminsizliği bastırmak ve doyum arayışı
- Sosyal dışlanma
- Küçüklükten beri azarlanmak, değersizlik
- Saplanıp kalmak
- Dopamini yükseltmek
- Tutkulu ve heyecanlı yaşam
- Özgüven ve öz saygının telafisi
- Yönlendirmeye müsait olmak – zararlı çevre/ortam/arkadaş.
- Yavaşlama ihtiyacı
Listeyi uzatmadan birkaç hususa değineceğim. Dikkat eksikliği ve/veya hiperaktivitesi olan birey, çocukluğunda çok fazla olumsuz geri bildirime, eleştiriye maruz kalmışsa, bu maruziyet de en yakınından, anne-babadan gelmişse ilerde yakınlığı ve kabulü buldukları ilk ortamda kendi varlıklarının değerini görebiliyorlar. Bu tür kişi/durumlar ne kadar renkli ve hoş görünse de kişi için çok da hayırlı olmayabiliyor. Bu sebeple çocuk ve ergen sahibi ebeveynlerin buraya dikkat göstererek tutum sergilemeleri sağlıklı olacak. Suistimal ve yönlendirilmeye açık hale gelmelerini istemiyorsa ebeveyn tutumlarının rolünü ciddiye almalarını tavsiye ediyorum.
İlaç ve Bağımlılık İlişkisi
Birçok anne babanın kafasını kurcalayan konulardan biri. Bağımlılık konuşuyorsak bu konuya değinmezsek eksik kalacak. DEHB’de kullanılan en yaygın ilaçların uyarıcı ilaçlar olması ve kırmızı reçeteyle verilmesi ebeveynlerin gözünü ister istemez korkutuyor. İlaç bağımlılık yapar mı? sorusu akıllarını kurcalıyor. Bu noktada ilacın etken maddesinin her ne kadar sicili kulağa hoş gelmese de, tıbbi amaçlı kullanım için yapılması sebep olsa gerek kanıtlanmış bir bağımlılık yapma durumu yok. İlaç tatillerinin sancısız olması buna kanıt olarak gösterilebilir. Yoksunluk belirtileri yok, ilaç olmadığı zaman ”aman aman hemen bulup kullanayım” diyene rastlamadım. Fakat bu durumu çocuklar ve yetişkinler olarak ikiye ayırabilirim. Çünkü çocuklarda farkındalık düzeyi düşük olduğu için ilacı olmazsa olmaz görme hâli olmazken, yetişkinlerde ilaç etkisindeyken konsantre olma, dikkatin dağılmasının zorlaşması ve günlük rutinini daha sağlıklı yerine getirmesi sebebiyle ilacı arama eğilimi daha belirgin olabiliyor. Hâl böyle olunca tam bir bağımlılıktan söz edemesek de ”bağlılık” diyebileceğimiz, onsuz mu onunla mı sorusunun cevabına onunla cevabı verildiği durumlarda durum değişebilir.
Konuya işlevsellik boyutundan yaklaşırsak, ilacın hayatı kolaylaştırdığı ve kişinin yaşam kalitesini artırdığı söz konusu olduğu durumlarda ”en kötü bağımlılık -ya da bağlılık ne derseniz deyin- böyle olsun” denebilir. Kaldı ki birçok uzman ilacı kullanmanın, bağımlılık geliştirme riskini azalttığını öne sürmekte. Haklılık payları olabilir. İlaç, nörotransmitter dengesini belirli bir süreliğine sağlayıp beyni uyararak kişilerin madde kullanımına yönelmesine mani olabilir. Dopamini zararlı ve kişinin hayatını berbat edecek maddeler aracılığıyla salgılamak yerine, ilaçla kontrollü bir şekilde artırmak makul bir seçim olarak toplum sağlığı açısından önem arz ediyor.
Elbette ilaç kullanıp kullanmamak ebeveynlerin, kişilerin tasarrufunda. Her zaman belirtiyorum; her ne sebepten olursa olsun kullanana da, kullanmaya mesafeli olana da saygım sonsuz. Bu konuda ılımlıyım. Benim kendime vazife gördüğüm durum, bilimsel gelişmeleri en güncel haliyle takip edip danışanlarıma/takipçilerime sunmaktır.
DEHB Sahibi Çocuğum Var, İlerde Bağımlılık Geliştirmemesi İçin Yapabileceğim Bir Şey Var Mı
Evet. Kişisel gözlemim ve görüşüme göre DEHB’de bağımlılık gelişiminin yüksek olmasının sebeplerini iyi algılarsak, önlem mahiyetinde adımlar gayet tabi atabiliriz:
Bu çocukların yönlendirilmeye ihtiyacı had safhada ve pozitif alışkanlıklara, rutinlere sahip olmaları şart. Hem zaman yönetimi, hem kaliteli vakit geçirme gibi sosyal durumların yanısıra, fiziksel aktivitenin dopamin gibi dikkat eksikliğinde kilit rol oynayan kimyasalları aktive etme özelliği var. Sadece fiziksel aktivite ile sınırlandırmamız doğru olmaz. Satranç, dama, küp oyunları, bulmacalar da aynı işlevi görür. Burda önemli olan, çocuğun nelerden hoşlandığı ve neyi yapmak istediğidir.
Sıcak – Kabullenici Aile Ortamı
Parçalanmış aile yapısı, özellikle boşanmalar sonucu ergenler karşı gelme davranışları, uyumsuzluk, iş birliği yapmama, kurallara uymama gibi uç davranımlarda bulunabiliyor. Otorite eksikliği, ebeveyn tutumlarında tutarsızlıklar, anne-babanın ve diğer bakım verenlerin kendi aralarında çelişkilere düşmeleri sonucu ergenler kontrolden kolayca çıkabiliyor. İlk basamak olan aile içinde güven, huzur, anlayış sağlanmazsa, çocuk bu tür duyguları dışarıda arama eğilimi gösteriyor.
Akıllı Telefon Bağımlılığı ve DEHB
Çeşitli bilimsel araştırmalar sonucu yayımlanan sonuçlarda dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi bulunan çocuk/gençlerin bozukluk bulundurmayan akranlarına göre daha yüksek oranda akıllı telefon/teknoloji bağımlılığı geliştirdiği bulundu. Artık sigara, madde, alkol bağımlılıkları kadar üzerine düşülen bu konuya da özetle değineceğim.
Okul, dersler, sıkıcı bütün her şey onlara göre değilse üstlerine düşmek ve zaman ayırmak çok zor oluyor. Ancak ebeveynlerin itip kakmasıyla belli bir seviyede tutulabiliyor. Oyunlar, videolar ise imdada yetişiyor. Renkli, hızlı, eğlenceli, arkadaşlarla beraber bir şeyler yapma fırsatı… DEHB beyni bir şeyden keyif aldı mı bırakmak istemez. Aslında bunda çok da sıra dışı bir durum yok. Hepimiz bize keyif veren şeylere yaklaşır, acı verenlerden kaçma eğilimi göstermez miyiz? İşte bunun dozu kaçabiliyor.
Ebeveynler belki kızacak bana ama elinden akıllı telefon düşmeyen kişilerin çocuğuna “elinden tableti telefonu bırak” demesi her zaman sorun çıkarmıştır. Bir kere çocuğun ilk ve en büyük rol modelleri anne-babaları. Çocuklar gözlemleyerek, modelleyerek öğreniyorlar. Gözlerindeki en büyük dünya olan kişilerin tutarsız olması(kendilerinin bir eylemi yapıp çocuklarına yasaklamaları) onlarda kargaşa yaratır. Doğru gitmeyen bir şey olduğunu hissederler.
Neden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu sahibi bireyler bağımlılık açısından daha fazla risk grubunu teşkil ediyor dersek, duruma bozukluğun yan sonuçlarından bakmamız yanlış olmayacaktır: hareketleri hoş karşılanmayan çocuklar evde/okulda fazlaca azar işitip eleştiriye maruz kalıyorlar. Bu da benlik saygılarında düşme yapıyor. Diğer taraftan damgalama ve etiketlemeyle bu çocuklarımızın hep olumsuz yanları görülüyor. Başarıları, çabaları gözardı ediliyor. Haliyle bulamadıkları “kabullenilme, sevilme, başarılı addedilme” duygularını dijital ortamda “başka bir kimlikle” gerçekleştiriyorlar.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bağımlılık İlişkisi: Sonuç
Dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi bulunan çocuğu olan ebeveynlerin, çocuklarının belli başlı şeylere saplanıp kalmasına daha meyilli olduğunun farkında olup buna göre hareket etmeleri yerinde olacaktır. Yazımda bol bol çocuk/ergenlerden bahsettim fakat yetişkin olup DeHB si olan kişiler de algısı açık şekilde hayatlarına baktıklarında, bazı şeylerde aşırıya kaçtıklarını görürlerse bunun bir sebebinin de bu olacağını bilmeleri işlerini kolaylaştırır. Adını anımsayamadığım yabancı bir uzman şöyle diyor:
DEHB(ADHD) görünmez bir ateş gibidir; elimizi yakar fakat elimizin neden yandığını anlayamayız. Birey ve toplum bazında umuyorum bu konu daha çok gündem kazanır. Ülke ekonomisine ciddi zarar verdiği hâla göz önünde bulundurulmuyor. Bireylerin görevi bozukluk hakkında bilgilenip bilinçlenerek gerekli tedaviyi almaları; kurum ve kuruluşların ise çalışmalarla üzerine düşmesi gerektiği kanaatindeyim. Sağlıcakla!