İzmir Anksiyete Tedavisi

İzmir Anksiyete Tedavisi
İzmir Anksiyete Tedavisi

Anksiyete genellikle yakın ve gözle görülür bir tehditin olmadığı zamanlarda, yani gerçek bir tehditin bulunmadığı durumda ortaya çıkan kaygılı olma, rahatsızlık, endişe, sinir ve huzursuzluk durumudur. Bedenimizin acil tehlikeye karşı varlığımızı korumaya aldığı doğal korkudan farklıdır.

Kaygı, bedenimizin strese karşı doğal bir tepkisidir. Yani aslında yararlı bir mekanizmadır. Seni daha dikkatli ve harekete hazır hale getirir. Tabii doğada her şeyin fazlası ve azı da zararlı bildiğimiz gibi, bu kaygı için de geçerli. Bu sayfada bu yazıyı okuyorsan, kaygını kontrol etmekte güçlük çekiyor olabilirsin dolayısıyla bu bilgiyi bilmek çok da bir fark yaratmayacak. Fakat şunu unutma her bilgi ve donanım rahatsızlık durumlarına karşı kazandığımız bir kalkandır.

Anksiyete bozuklukları ve normal endişe duyguları farklı durumlardır. Korku, kontrolsüzlük, huzursuzluk ve sinirlilik duyguları aşırı olduğunda, günlük yaşama müdahale edince, burda bir anksiyete bozukluğundan söz edebiliriz. İzmir anksiyete tedavisi çalışmalarımda, genelde danışanlarımdan kontrolünü kaybedeceklerine dair korku duyma, kendini kaybetme, ”öleceğim, sanırım ölüyorum” tarzı korkulara, acil servise gitmek için can atma, kalp krizi geçirme algılarına girdiklerini söylemekteler. Sen de buna benzer şeyler yaşamış olabilirsin, bunun ne kadar ağır olduğunu biliyoruz. İzmir anksiyete tedavisi alanında yoğun çalışan ve yüzlerce kaygı altında ezilmiş danışanla çalışmış kurum olarak anksiyetenin ne denli yaşamı zorlayıcı bir problem olduğunun farkındayız.

Anksiyete bozukluklarının ABD’de en yaygın hastalık olduğunu biliyor muydun? Bizim ülkemizde de ruhsal problemlerde ilk sırayı aldığından şüphe duymazsak yeridir… Yalnız değilsin ve İzmir’de birçok kişinin kader ortağısın diyebilirim.

Anksiyete – Düşman Mı – Biz Mi Onu Düşman Görmekteyiz

Kaygı deyince akla hep kaçınılması gereken ve korku duyulan duygu gelir. Oysa sana şunu söyleyebiliriz ki, bu onu daha çok büyütüyor. Kaygı hakkındaki en büyük yanlışlık budur. Korkulan ve kaçınılması gereken şey… Kaygıyla savaşmanın onu büyüttüğünü rahatlıkla söyleyebilirim. Kulağa mantık dışı ve paradoksal geldiğinin farkındayım. Fakat kaygıyla ilişkimizi düzenlemeden, farklı bir anlayış geliştirmeden ondan “kurtulmak” hiç de mümkün değil.

Danışanlarımıza Şunu Öğretiriz

Üzüntü, öfke, korku gibi olumsuz duygular hayatta kalmamız için gereklidir. Duygusal rahatsızlıklar normal ve evrensel insan deneyiminin birer parçalarıdır. Mızrakla vahşi hayvan avlayan ilk insanlar heyecanlanmasalardı ve hayatlarını keskin dişlerle jilet gibi pençelerin arasında kaybedeceklerine dair kaygı yaşamasalardı hayatlarını devam ettirme konusunda daha beceriksiz olacaklardı. Bu, modern dünyada problemlere karşı verdiğimiz panik ve stres tepkileri ile günümüzde vuku buluyor…

Önemli olan dozunu ayarlayabilmek. Denge önemli unutma. İzmir’de birçok kişiye anksiyete ve panik atak ile nasıl baş edeceğini öğrettim ve hayatlarını daha kaliteli yaşamalarına vesile olduk.

Aşırı kaygılanan avcının, vahşi hayvan karşısında eli ayağına dolaşır, kilitlenir kalır. Ava giderken av olur. Heyecanı ve stresini doğru şekilde aktaran avcı ise bunu güce çevirerek ailesi için lezzetli bir akşam yemeği kazanmış olur.

Anksiyete’ye Ne Sebep Olur

  • Genetik Faktörlerin varlığı tartışılmaktadır.
  • Travmatik olayların , stresli durumlarla karşı karşıya kalınması (ölüm, kayıp, istismara uğrama-şahit olma) anksiyete bozukluğuna yol açabilir, tetikleyebilir.

Biz İzmir ofislerimizde anksiyete terapisi uyguladığımız vakalarda sıklıkla geçmiş yaşam öyküsünde uzun süreli strese maruz kalma, örselenme, özgüvenin kademeli-anlık düşürülmesi, saygı görmeme, şiddete maruz kalma gibi şikayetler aldık. Şuna inanıyoruz ki bir insan kesinlikle kendi başına, durduk yere panik atak ve benzeri durumlara düşmez. Muhakkak ki tetikleyiciler vardır ve anksiyete terapisinin en önemli yanı bu tetikleyicilerin bulunması ve terapinin bunun etrafında şekillenmesidir. Bazı vakalarda bir insan, bazı vakalarda yer, bazılarında stres altına sokacak faktörler tetikleyebiliyor. İzmir anksiyete tedavisinde her kişide güzergahın farklı izlenmesinin sebebi bu. Hikayeler farklı, yaşanmışlıklar birbirinden ayrı. Önce problemin iyice anlaşılması gerekiyor. Gerisi çok da zor olmuyor.

Psikolojik Tekniklerin Öğrenilmesi ve Sindirilmesiyle Kaygı Düşman Olmaktan Çıkıyor

Bireyin, anksiyete ve diğer kaygı bozukluklarına karşı savunmasız halde olmasının en büyük nedenlerinden biri de psikolojik anlamda donanımsız ve bilgisinin yetersiz olması. Bu, internet ortamındaki sığ ve yüzeysel ilgili videolar ya da kitaplardan elde edilen bilgi demek değil. Deneyimli, yetkin ve kişiyi rahatsızlığa karşı hazırlayacak bir terapist ile olmaktadır.
Anksiyete bozukluğuna sahip olan bireyler, çevrenin tehdit edici olduğunu düşünürler, gerçekten tehdit olsun ya da olmasın önyargı ile yaklaşıldığı için sonuç çok da kaçınılmaz değildir. Sosyal geri çekilme ve kaygı…

İzmir’de anksiyete tedavisi için psikolog ya da psikiyatrist ile bir terapi sürecine (psikiyatrist ilaç haricinde psikoterapi yapıyorsa) başlamadan önce hastalıkla ilgili donanımına ve yetkinliğine güvenmek ilk adımdır. Hayatı mahveden ve çekilmez hale getiren, kısıtlayan bu rahatsızlıktan kurtulmak için işbirliği yapılacak psikologu seçmek çok önemlidir. İzmir’de anksiyete çalışan ve bunun üzerine yoğunlaşan psikologlara ulaşılması daha yararlı olacaktır.

Meslek hayatımda anksiyete bozukluklarında gözlemlediğim şudur ki kaygı veya korkunun belirli bir uyaranla – stresli/travmatik olayla ilişkilendirildiğidir. Bu uyarıcı genellenebilir ve spesifik olmaktan çıkıp birçok durumun kaygıyı artırmasına sebep olabilir.

Anksiyete Rahatsızlığı Kadınlarda Daha Yaygın

Bilimsel olarak yaklaşımlarda Amigdala’nın (potansiyel tehditleri işleyen beynin bir parçası) kadınlarda, erkeklere göre negatif uyaranlara karşı daha hassas olması ve hafızada daha uzun süre tutmasına işaret ediliyor. Diğer araştırmada progesteron hormonunun kadınlarda bu rahatsızlık için yeri olduğunu öne sürüyorlar.

Bunlara ilave olarak daha sosyal bir yaklaşımla, kadınların sosyalleşme ve duygularını ifade etme – gösterme konusunda erkeklerden daha başarılı oldukları için yatkınlığın sebebinin bu olabileceği tartışılıyor. Bu bana da mantıklı bir açıklama olarak geliyor. Duyguların bastırmadan, olduğu gibi  paylaşılması ve özellikle kadınların kendi arasında dillendirilmesi, bilinç düzeyinde hastalığın vuku bulmasını kolaylaştırıyor olabilir. Kadınlarda biyolojik olarak menstrüasyondan önce, menopoz etrafında ve hamilelik sonrasında kaygı ve duygu durum değişimlerinin varlığı.

Biz ”kadınlarda anksiyetenin daha yaygın olması” durumuna, farklı bir perspektiften de bakmayı yeğliyoruz. Avcı-toplayıcı insanlardan bu yana, kadınlar pasif erkekler ise bedensel gücün varlığıyla daha aktif rol üstlendiler. Dolayısıyla statü ve güç eril cinste yani erkekte toplandı. Erkek avlanır, avı kadınla paylaşır. Dolayısıyla kontrol sahibi daha rahatken, belirsizliğe(kazanılan av ya paylaşılmazsa) maruz kalan taraf olan kadın kaygılı pozisyondaydı. Bu, günümüzde de çok farklı değil. Birçok sektörde ve işkolunda erkek hegemonyası hala mevcut. Kadınlara daha düşük maaş verme, işyerlerinde cinsiyet ayrımı – mobbing, kadına biçilen sosyal görevler(çocuk bakımı, erkeğin eline bakılması, kültür ve ailenin çizmiş olduğu sınırı belirli görevlerinin olması, bakire olması, çevreye göre giyinip dolaşması, belirli saatlerden sonra dışarı çıkmaması, saçı uzun olanın aklı kısa olur gibi cinsiyetçi yargılamalara maruz kalmak durumunda olması ve uzatmayacağım bunun gibi birçok ayrımcılığa ve örselenmeye maruz bırakılmasıyla kadınlarda anksiyete ve türevi bozuklukların daha yaygın olmasının şaşılacak bir tarafı yoktur herhalde.

Peki ya Anksiyete’nin Depresyon ile İlişkisi?

Evet depresyon ve anksiyete farklı duygudurum bozukluklarıdır biliyoruz, fakat Anksiyete bozukluğu bulunan birçok kişi aynı zamanda maalesef depresyona girme riskiyle de karşı karşıya oluyor. (Hemen bipolarım demeyin, o ayrı bir durum)
Eğer sizde de anksiyete ve depresyonun beraber bulunduğunu düşünüyorsanız, yani durum öyle gözüküyorsa şu semptomlar büyük ihtimalle bulunuyordur;

  • Uyumada problemler
  • Enerjide düşüklük , yorgunlukta artış
  • Konsantrasyon eksikliği
  • Sürekli tekrar tekrar aynı şeyleri düşünme
  • Endişe – Kaygı

Hiç Durmayacak mı? Huzur Bulmak Hakkım Değil mi?

İzmir’de Anksiyete Tedavisinde psikiyatristler ve psikologlar ilaç ve psikoterapi uygulamalarıyla çözüme gitmektedirler. Genellikle Bilişsel Davranışçı Terapi kullanılan psikoterapilere rast gelmek mümkün. Biz bu yaygın ve çok yönlü rahatsızlığı daha bütünlükçü yaklaşımla çalışıyoruz. Şunu söyleyebiliriz ki ne yediğiniz, ne yaptığınız, nasıl düşündüğünüz ve en önemlisi günlük alışkanlık döngüleriniz; bunların hepsi bütünün parçaları ve üstünde durulması önem arz eden hastalığa etki eden faktörler. Bu noktada bu rahatsızlıkla çalışırken danışmanlık çok önemli, biz bunu terapist-danışan ilişkisi olarak değil, rahatsızlığa karşı bir ortaklık olarak görüyoruz. İşbirliği – istek – istikrar kilit rollerde. Kişinin, kaygı duymasında ve nöbetler geçirmesinde altta yatan önemli sebepler olduğunu ve bu sebeplerin bulunmasının önemli olduğunu söyleyebiliriz. Bireyin geçmiş yaşam öyküsü derinlikli alınmalı ve bütün detaylar titizlikle analiz edilmeli. Psikanalitik yönelim bu noktada bizim tatmin edici bulduğumuz yöntemlerden biri. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Mindfulness ile desteklendiğinde süreç lehimizde ilerliyor. Bazı durumlarda hipnoz uygulamak da mümkün.

Anksiyetenin Semptomları (Belirtileri) Neler?

Derler ya çeken bilir. Bir de biz psikoterapistler, anksiyeteyle boğuşan danışanlarımız sayesinde biliriz.
Kalp hızlı çarpar, nefes hızlanır. Göğüste sıkışma hisleri, terlemeye başlayabilir kişi. Dikkat edilirse tamamı fizyolojik değil mi? Bunun sebebi karşı karşıya olunan stres – kaygı yaratan duruma karşı vücudumuzun bir reaksiyonlar zinciri oluşturması.
Bazı kişilerde sinirlilik, huzursuzluk, uykusuzluk, gerginlik ve korku olabilir. İzmir Karşıyaka’da anksiyete tedavisi için çalıştığımız bir danışanımız çıldırma – kontrolünü kaybetme korkusunu yoğun yaşadığını belirtmişti. Tabii o danışanımızda panik bozukluk da mevcuttu.

AGORAFOBİ

Kişi dışarı, sosyal ortamlara, alışveriş merkezlerine yani kısacası alanlarda bulunmaya isteksizdir. Kendini evde güvenli hisseder ve evden çıkmak istemez. Çıkmak zorunda kaldığı durumlarda da güvendiği birinin olmasını ister. Bunun altındaki sebep, başına bir şey gelirse toplumdan-kalabalıktan yardım gelmeyeceğine dair kaygı(ne kadar yanlış diyebiliriz ki? Bkz: seyirci etkisi) nedeniyle güvenilen kişi olmadan çıkmamakta ısrar eder. Kamusal ve kalabalık yerlerde rahat edemezler.

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU

Kaygılarınızın, korkularınızın, endişelerinizin günlük işleyişinize engel olması, bozması ve sürdürmenize mani olması durumu. 6 ay devam ediyorsa bu hastalıktan bahsederiz. İşlerinize yoğunlaşmakta zorluk çekersiniz. En kötüsü olacak, başıma gelecek düşünceleri hakimdir. Endişeleriniz yersizdir, bilirsiniz ki rasyonel değillerdir fakat engel olamazsınız.

OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

Nam-ı diğer OKB. Takıntı – Zorlantı Bozukluğu. Düşünceleriniz akıl dışıdır fakat sürekli akla gelir ve durduramazsınız. Temizlik, cinsellik ve din başta gelen başlıklardan. Bu düşünceleri belli ritüellerle gerçekleştirerek rahatlama yoluna gidilir. Bunlara zorlantı (kompulsivite) denir. Kapınızı kilitleyip kilitlemediğinizi bir kez hadi iki kez olsun kontrol etmek yerine 13 kez kontrol ediyorsanız OKB’yi söz konusu edebiliriz. Bu tür tekrarlayıcı davranışlar günlük işleyişinizi aksatmanıza sebebiyet verebilir.

PANİK BOZUKLUK

Her birey hayatında hemen hemen en az 1-2 defa panik yaşamıştır; Türbülansa giren uçakta, sunum yapmadan önce ya da karşı cinsle ilk flört deneyiminde. Herkeste belirtiler farklı olmakla beraber felç olmuş hissi, terleme, artan fiziksel hisler… Panik atak ve panik bozukluk ise farklı bir şekil alırlar birçok fiziksel semptomu barındırır ve 10 dakikada pik yapmakla beraber 30 dk – 1 saate kadar uzama durumları olabiliyor.

SOSYAL ANKSİYETE (SOSYAL FOBİ)

Toplantılardan önce, önemli görüşmelerde, kalabalık önünde konuşmaktan çekinmek belki bir miktar utanmak-kaygılanmak normal karşılanabilir fakat dozu yüksek olduğu zaman sosyal fobi baş göstermiş olur. Sosyal fobisi olan bireyler, bu kaygıyı aşırı ve genelleyerek yaşama eğilimindedirler.
Özellikle başkaları tarafından yargılanma, alay edilme, dışlanma, reddedilme gibi durumlarla karşılaşacaklarını düşündükleri için ya hiç girişimde bulunmazlar ya da büyük kaygılarla – zoraki şekilde adım atarlar. Sosyal anksiyete bozukluğunda durum en az 6 ay sürer.

Yazımızı burada sonlandırıyoruz, eğer anksiyeteden muzdaripsen, daha fazla problemlere ve hayatı zorlaştırıcı etkilerine maruz kalmak istemiyor ve daha kaliteli bir hayat sürmek istiyorsan psikolojik destek almanı öneririz. İnternette konuyla ilgili birçok video ve bilgilendirici materyal mevcut. Fakat şunu söylemek gerekir ki, her bireyin korkuları, çekinceleri, yaşanmışlıkları, deneyimleri farklı. Birisi için işe yarayan bir yöntem/teknik başkası için faydalı olmayabiliyor. Destek almak her zaman için bu rahatsızlığa sahip insanlar için önemli yer tutuyor.